Konuyu Oyla:
  • Toplam: 0 Oy - Ortalama: 0
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Dünyada Karşılaşmış Gibi: Sanma ki yaşıyorum
#1
1be2d61a-a795-45fe-b99d-ee7b45c5ba15.jpg

Çok uzun zamandır tiyatro yazısı yazmıyormuşum meğer. Üstelik, bu sezonu açalı da epey oldu ve ben aklımda yer eden, hatırlamaya değer bulduğum birkaç oyun izleyip her seferinde yazmak için kendimi heveslendirdim; lakin görünen o ki somut bir sonuç elde edememişim. Şimdiyse, ısınan havaların ve gelen baharın hatırına, yaptığım her işten ekstra keyif almayı başarabildiğim şu zamanlarda, dün akşam Volkswagen Arena’da izlediğim Dünyada Karşılaşmış Gibi hakkında birkaç kelam etmek istiyorum zira beklediğimin hayli ötesinde bir deneyim yaşayıp bir müddet oyunun etkisinden çıkamadım. Bunda en büyük etken, bu şampiyonlar ligi kadrolu oyun hakkında -nasıl olduysa- izlediğim akşama kadar tam anlamıyla bir bilgi sahibi olmamam, hatta en önemli detaylardan biri olarak rahatlıkla nitelendirilebilecek yer değiştirme tekniğini oyun esnasında öğrenmemdi.


Dikkat: Yazının bundan sonrası kesinlikle spoiler içermiyor fakat en yakın tarihe bilet almanız konusunda sizi cesaretlendiriyor.

Öncelikle, oyunun mantığı şu şekilde: Aynı anda iki farklı odada (iki farklı sahnede) oynanan oyunlardan birini ilk perdede, diğerini arada yer değiştirmek suretiyle ikinci perdede izliyorsunuz. Sinemada kameranın yer değiştirmesi gibi, sahne değişikliğini sizi farklı bir bloga koyarak gerçekleştiriyor oyun. İlk sahnede göremediğiniz odada yaşananları ikinci sahnede görebiliyorsunuz ve asıl güzel olan taraf, oyunu izlemeye hangi bloktan başlayacağınıza karar verememeniz. İkinci perdenin sonunda, nereden izlemeye başlamış olursanız olun, eş zamanlı hikâye tamamlanıyor ve kafanızdaki sorular cevaplarını buluyor. Kapının ardında gerçekleşen her şeyi, bir önceki perdede diğer seyircilerin izlediğini düşünerek izliyorsunuz. Ayrıca, oyuncular sahnede bir camekanın ardında, mikrofonlarla oynuyorlar. Yani sahne üzerindeki her sese inanılmaz duyarlı hale geliyorsunuz. Bütün nefes alış-verişler kulaklarınızda yankılanıyor oyun boyunca.

Oyunun ismininse akla bambaşka fikirler getirdiğini söyleyebiliriz sanırım. Zira konuya azıcık göz gezdirdiğinizde anlatılanın karakolda geçen son derece basit bir hikâye olduğunu öğreniyorsunuz. İsmin koyuluş biçiminin gelişigüzelliği ise öyle heyecanlandırıcı ki ben izlediğim eserin beni o mekanik avant-garde’lığın içinden bir anda çıkarıp bambaşka bir evrene götürebilmesini inanılmaz keyif verici buldum daha ilk perdenin başlarında (bknz. izlemeye karakol sahnesinden başlamış). Günün sonunda, sırf meselenin nasıl dünyada karşılaşmak noktasına gelebildiğini anlamak ve konuşulduktan sonra birdenbire kapanan bu konunun nasıl oyunun adı yapılabildiği üzerine yeniden kafa yormak için tekrar seyretmeyi bile düşünebilirsiniz. Nitekim bana öyle geliyor ki, Berkun Oya oyunun ismini bulmuş da oturmuş üstüne replik yazmış sonra, öyle rastgele, öyle sıcak.

Bu teknik, Türk tiyatrosunda daha önce kullanılmış mı bilmiyorum ama ayrıntılı bir açıklamayı hak ediyor, çünkü hem camekanların ardında izlediğiniz mikrofonlu oyuncular, hem de sağınızda-solunuzda kafalarındaki kulaklıklarla dinledikleri sahneye bakan seyirciler dolayısıyla içinde bulunduğunuz ortamın size klasik ve alışılmış tiyatro anlayışından başka şeyler vaat ettiğini anlıyorsunuz. Oyunun pek tabii en sıra dışı yöntemi burası. İzlediği işin ‘yapısından’ ve bulunduğu ortamın ‘kısmi mekanikliğinden’ dolayı, seyirci oyunda ağırlık verilen kısmın teknik olduğunu düşünürken karakterler öyle gündelik bir dille kendilerini ifade etmeye başlıyorlar ki, oyuncuların da inanılmaz başarısıyla oyun bütün çabalarına rağmen (bkz. projeksiyon kullanımından non-diegetic ses ve müziklere, camekan ardındaki oyunculardan öteki sahneden gelen seyirci seslerine kadar) izleyiciyi kendine yabancılaştırmakta yetersiz kalıyor.

Sözün kısası, Dünyada Karşılaşmış Gibi, hem alışılmışın dışındaki anlatım tekniği, hem sıradan ama nahif hikâye ve senaryosu, hem de şampiyonlar ligini aratmayan oyuncu kadrosuyla bu sezon oturup üzerine ciddi ciddi konuşmak istediğim ilk oyun oldu. Sezon boyunca da aynı mekânda seyirciyle buluşmaya devam edecek, fırsat yaratıp gidin zira tiyatro gerçekten iyileştiriyor.

Not: Bu virüslü günlerde oyuna kendi kulaklıklarınızı götürmeniz de mümkün. Ben kendi blogumda oyunu maskeyle izleyen tek kişiydim ama siz de tedbirli olmayı tercih edebilirsiniz.

Not 2: Oyuna gitmeden tanıtım video'sunu da izlemenizi öneririm ki tahmin edilebileceği üzere ben izlememiştim. Oyundan sonra havada kalan, cevaplanmadığını düşündüğünüz meseleler varsa videoyla birlikte her şey yerine oturuyor.

Sevgiler.



[b]Yazan/ Yöneten:[/b] Berkun Oya
[b]Yapımcı:[/b] Nisan Ceren Göçen

[b]Oyuncular: [/b]Alican Yücesoy, Defne Kayalar, Fatih Artman, Okan Yalabık, Öner Erkan, Serkan Keskin, Settar Tanrıöğen

[b]Işık:[/b] Cem Yılmazer

[b]Dekor Uygulama:[/b] Muhtar Pattabanoğlu

[b]Prodüksiyon Sorumlusu:[/b] Evrim Zeybek

[b]Proje Asistanı:[/b] İrem Avcı

[b]Teknik Sorumlu:[/b] Emrah Altıntoprak

[b]Ses Tasarım ve Uygulama:[/b] Hakan Atmaca
[b]Süre: [/b]Yaklaşık 120 dakika


ranini.com
Ara
Cevapla


Hızlı Menü:


Şu anda bu konuyu okuyanlar: 1 Ziyaretçi

Online Shopping App
Online Shopping - E-Commerce Platform
Online Shopping - E-Commerce Platform
Feinunze Schmuck Jewelery Online Shopping