Konuyu Oyla:
  • Toplam: 0 Oy - Ortalama: 0
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Bir Başkadır A.: Hangimiz değiliz ki?
#1
2b13b3ac-2910-4787-a76c-4024b2d1bf91.jpg
Tiyatronun insan hayatına en çok yaklaştığı, en çok faydalı olduğu, bir anlamda “özü” komedidir kişisel fikrimce. Zira, son dönemde Türk tiyatrosunda trend olan “Karımı metresimle yatakta bastım, dayım elinde defne yaprağıyla onları serinletirken icra memurları evi bastı ve çok komik şeyler oldu.” formatlı, içinde bol ünlü ve az manken barındıran, Türk insanının canlı ünlü görme hevesinden nakit üreten -I see dead ünlü!- oyunları bir tarafa bırakırsak, komedi tiyatrosu önemlidir, zira çoğu kez, ancak gülersek katlanabileceğimiz acılarımızı yüzümüze vurur.
 
Moda Sahnesi de bu tarz oyunları oynamayı oldukça seviyor. Gülerek izlediğimiz, ama gülme bitince “Olm adamlar haklı lan.” dediğimiz oyunları. Yeni oyunları Bir Başkadır A. da, bu sefer acının merkezi ölümü koymuş merkezine. Lakin, yüzümüze vurduğu farklı bir mesajla: Bu sefer, gülmeden kaldıramadığımız şey ölümün bizzat kendisi değil, ölümün ne kadar da az umursandığı, ve hayatın ne kadar kolay devam ettiği.
 
Oyun Moda Sahnesi'nin klasiği olarak Kemal Aydoğan yönetiminde ve Bengi Günay'ın sahne tasarımıyla sahnelenmiş. Moda Sahnesi, tasarım olarak oldukça minimal bir çizgi kullanıyor. Açıkçası zaman zaman bunun zaten tiyatrolar finansal manada zor zamanlar yaşarken maliyet odaklı bir yaklaşım olduğundan huylansam da, çok iyi ve zekice çözümler buldukları ortada çoğu kez. -Muhakkak kendilerine sorarsanız dekorun metnin üstüne çıkmaması gerektiği için böyle bir yol çizdiklerini söyleyeceklerdir, ama ben Kemal Hoca’yla oyun sonu ufak sohbetimizde cesaret edip soramadım. :) Fikirler yenilikçi peki çalışıyor mu? Oyundan oyuna değişiyor kişisel fikrim, örneğin Hamlet'te sahnesi olmayan oyuncunun kendi tabutunda beklemesi kendi adıma izlediğim Shakespeare eserlerinde gördüğüm en iyi fikirlerden biriyken, Torun İstiyorum'da basit bir ev dekoru kurmak yerine evi tebeşirle çizmek zaten yorucu bir metne pek de hizmet etmemişti.
 
Nereye bağlayacağım? Bir Başkadır A.'da, salona girdiğinizde girişte olay yeri şeridi ile sınırlanmış bir bölümde oyuncular karşılıyor sizi, bu sayede bir cenaze evine geldiğiniz farkediyorsunuz. Allah rahmet eylesin A! Ve çok iyi bir giriş. Gerçi, bir kısım seyirci çözemedi mevzuyu “Ay ne tatlılar ya, oyuncuları kapıda karşılayıp tokalaştılar.” durumu oldu. Ama tasarım ve fikir çok iyiydi.
 
Girişte bizi karşılayanlar A'nın babası Pheres, kocası Gerd, en yakın arkadaşı Nina ve kocasının arkadaşı Bongo. Sırasıyla usta oyuncu, Türk dizi sektörünün bir numaralı babası, özellikle de “çakal baba” rolü varsa, aranan tek ismi Metin Çoşkun, Emre Çaltılı, Deniz Elmas ve Bülent Aksu tarafından canlandırılıyorlar. A rolünde ise Kübra Kip var. Bu arada belirtmeliyim ki Deniz Elmas Kübra Kip'in neşeli kız kardeşi gibi görünüyor dış görünüş olarak. Cenaze evinde, kendini yakarak öldüren A.'nın kayboluşuna , ölümüne ve en yakınlarının düşündüklerine tanık oluyoruz. Hikayenin ilerleyen kısmında A.'nın da katılımıyla , aslında hepsinin A'sının kendi süzgeçlerinden geçirdikleri bir A. olduğunu, ve gerçek A.'nın da bu A'ların tamamından farklı olduğunu ve süzgeçlerin de aslında ne kadar taraflı olduklarının hikayesini izliyoruz.

a071631f-bfd2-436c-a5a7-8967bf516c54.jpg
 
Andreas Sauter ve Berhard Studlar tarafından yazılan metin aslında çok evrensel. Hatta o kadar evrensel ki, her cenaze evinde karakterleri görebilirsiniz. Kafanızda hayal edin: Yasta bir baba, acılı ama vakur durmaya çalışan, organizasyonu yapan koca, günlük koşuşturması böyle bir şeyle bölündüğü için kızgın ama görevini yapmak zorunda olduğunun farkında arkadaş ve ayıp olmasın diye gelmiş, bir yandan pilava abanan, diğer yandan belediye cenaze hizmetlerinin getirdiği pide ayranı överken abuk subuk espriler yapan neşeli dayı- enişte. Buradaki tek fark neşeli eniştenin yerini kocanın arkadaşı almış. Hatta çok açıkça, oyunu isimleri yerelleştirip, 5. sandalyede dua etmek dışında bir repliği olmayan sabit bir imamla uyarlamak daha etkili olur muydu diye düşünmedim de değil.  Abuk bir ortam, hepsi bir taraftan A'yı anarken aslında oyun geçtikçe farkediyoruz ki, dertleri A'yı anmak değil, A ile olan ilişkilerinde kendilerini aklamak. Şunun gibi bu, anlatması zor, acı çekmek istemiyorlar ama acı çekmiş olmayı istiyorlar. Yani, acı çekmiş olmanın erdemine sahip olmak istiyor bütün karakterler. Görüntü itibariyle, tek umursadıkları şey A.'yı biran önce gömüp hayatlarına devam etmek. Ama bir taraftan da, A.'yla iyi olduklarına inanmak istiyorlar, bunun yolu da A.'nın ölümünün arkasından acı çekmek.  Gerçek A. ise, anlatılandan çok farklı. Bu nedenle de, yavaş yavaş çevrede yolunu kaybediyor, yanlış yollara gire gire, bir süre sonra aslında yanlış yolda, doğru yolu bulamayacak, bulsa da geri dönemeyecek kadar ilerlemiş olduğunu farkediyor. Bir olmamışlık var A'da, bir sığamamışlık var sosyal hayatına. Gitmek istiyor, ama bir türlü gidemiyor da. En kötüsü yani, bir sığamamışlık var , ve kimse farketmese de A. bu sığamamışlığın farkında. Diğer bir Alman oyunu olan Torun İstiyorum'un aksine, oldukça dolaylı bir metin. Zaman zaman çok net, değerli tespitler içeriyor, ama sanki totalde bir duruş eksikliği var, oturaklı bir duruş yok, kıymetini ara ara verdiği parlak sekanslar, doğru tespitlerle buluyor oyun. Düşünürseniz anlayacağınız iyi noktalar var, ama o kadar da üstüne düşünülecek bir metin olup olmadığı konusunda kararsızım, biraz da çabuk kotarılmış finali nedeniyle.
 
Ne güzel komşumuzdun sen A. abla!

Oyunculuklar konusunda, açıkçası son birkaç oyunda Moda Sahnesi'nin kadın castından çok memnun değildim, ama oyunda  kritik karakter A., kişisel fikrimce ekibin en iyi kadın oyuncusu Kübra Kip'e teslim edilmiş ve çok iyi bir tercih olmuş. Huzur veren bir sakinliği var Kip'in oyunda, dans ederken, şarkı söylerken bile o sakinliği görüyorsunuz. Aslında, Hamlet’te oynadığı Ophelia'ya benzer bir sığamamışlığı, bulunduğu yeri benimseyememişliği yaşıyor A., ama burada Ophelia ne kadar ürkek, ne kadar edilgense, A. aksine o kadar kendine güvenli, ne olduğunun farkında. Burada hakkını vermek lazım, aynı duyguya sahip 2 karakteri birbirinden ayrıştırmak zordur, Kübra Kip başarıyla altından kalkmış. Metin Coşkun yalsı baba rolünde inandırıcı, ama onun için açıkçası çok da kendini zorlaması gereken bir rol değil. Emre Çaltılı ve Deniz Elmas da iyiler.
 
Tek itiraz edebileceğim performans Bülent Aksu'nun Bongo performansı oldu. Tamam metin evrensel ama yine de karakteri çok fazla Türk işi buldum kılığından performansına. Yani karakteri kesip, “Türk müziğinin güçlü sesi Hayati bu perşembe ve her perşembe Kayseri Star Taverna’da” diye reklam yapsak, çok farkedilmez, o derece. Metni okumadım, belki ben yanılıyorumdur, ama metnin bu kadar geniş bir performans gerektirdiğinden çok emin olamadım. Gerçi, burada bir noktada bir not iletmekte fayda var, başka bir oyunla alakalı konuşurken yönetmen Kemal Hoca ısrarla “Metin bunu gerektiriyor muydu? diye soruyorsan gömeceğin adam oyuncu değil bizzat benim.” diyordu, o nedenle çok da kesin yargılara varmak istemiyorum. :)

Velhasıl efem, Bir Başkadır A. iyi oynanmış ve iyi sahnelenmiş bir oyun. Evet çok güçlü bir başyapıttan bahsetmiyoruz, ama 60 dakikada daha iyi vakit geçirecek bir şey bulamayacağınızdan emin olacağım kadar iyi bir oyun. Gidin. 
kaynak: ranini.tv
Ara
Cevapla


Hızlı Menü:


Şu anda bu konuyu okuyanlar: 1 Ziyaretçi

Online Shopping App
Online Shopping - E-Commerce Platform
Online Shopping - E-Commerce Platform
Feinunze Schmuck Jewelery Online Shopping